16 Haziran 2011 Perşembe

duygusal paradoks

harikulade bir ev.. piyanonun üstünde on bir yıllık ideal bir evliliğin sadakat fotoğrafları.. yakışıklı ve anlayışlı bir eş.. sekiz-dokuz yaşlarında bir çocuk.. e tabii bir de köpek.. tenis dersleri vs. vs. vs..
soruyor yönetmen; ''bir kadın daha ne ister?''
Unfaithful filmi bu soruyu kadınlara soruyor, daha filmin ilk dakikalarında.. cevabı ise son sahnesinde..
hem de öyle bir soruyor ki bu soruyu, seyreden kadınlar başroldeki Connie'nin yerinde olmaya can atsın diye, koca rolünü; ''Richard Gere''e veriyor.. Connie tüm bunları, bu muhteşem hayatı riske atıp o canım adamı aldatıyor.. hem de iflah olmaz bir serseri ile; Olivier Martinez.. (bana sorarsanız aldatmakta haklı! -ooo ayşe, neler diyosun?- ehi..)

Adrian Lyne aslında bunu hep yapıyor.. ihanet edenler ya da aklından geçirenler için çektiği ikinci korku filmi bu aslında.. ilki; ''Öldüren Cazibe''
Öldüren Cazibe'de aldatan erkeğin başına gelebilecekler konusunda gözümüzü bir güzel korkuyor.. Sadakatsiz'de ise sıra kadınlarda..

can alıcı sahne;
Rüzgarlı bir gün.. sokakta iflah olmaz hayta yakışıklı ile tesadüfi tanışma.. daha doğrusu çarpışma.. dizlerinin yaralanması.. tedavi için eve davet (oliver da az çakal diil ha!) mantoyu çıkartırkenki ilk sıcak temasın baş döndürücü etkisi..
evde ütü bulaşık, çocuğun ödevleri.. burada fransız aşık..
peki ya paradoks nerede; Connie kalsa eşine ihanet edecektir, giderse kendine..
kalır..
Ömer hayyam gelir bu noktada akıllara; ''bu senin hayatın''.. Connie kendi hayatını seçer, bi anlık da olsa..
''hata yaptım'' diye düşünür.. şeytan'ın cevabı hazırdır; ''hata diye bir şey yoktur, yaptığın ya da yapmadığın şeyler vardır..''
Dönüş treninde gözleri çok şey anlatır Connie'nin.. hem şehvet vardır gözlerinde hem de suçluluk..

Sadakatsiz, cazibesine kapıldığımız ''o an''ın, cehennemin (ki tartışılır bu) giriş kapısı olduğunu anlatıyor bize..
Richard Gere burada rahip rolünde bana göre, karısının içine girmiş şeytanı çıkartmakla görevli rahip..
Tüm suçlu Oliver oluyor sonunda.. Recm ediliyor koca tarafından..
ailesine her şeyini vermiş bir adam olan Richard burada yüceltiliyor.. aşkın büyüsüne kapılmış ve ''an''a kendilerini bırakmış olan tutkulu çift yeriliyor.. kısacası bu filmde ''KADIN'' harcanıyor..

Öyle ki filmin sonuna ustaca yerleştirilmiş pişmanlık sahnesi; Connie daha ilk tanışmada 'serseri'ye kapılmayıp taksiyle eve döndüğünü hayal ediyor..

peki ne mi oldu? erkek yönetmen ihaneti anlamak, aileyi sorgulamak gibi tehlikeli sulara girmeyip, meseleyi kadının şehvet tutkusuna ingirgedi ve filmi ''nefsinize kapılmayın, sonunuz feci olur..'' uyarısıyla bitirdi.. bense serserinin ardından Ömer Hayyam okudum;


''Hayyam, şarap iç, sarhoş olmak ne hoş..
Sevgilin de varsa, sarılmak ne hoş,
Er geç sonu yokluk madem bu dünyanın,
Yok say kendini, var olmak ne hoş!''


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder