27 Ekim 2011 Perşembe

bu kadar

gitmek,
her zaman hüzün verir.. bıraktığım yerde elbet var bırakmak istemediklerim..
ya off çok salak saçma duygusal bir yazı olacak bu belli, neyse değiştiriyorum akışı..

gidiyorum.. ankara'dan.. istanbul'a.. ama öncesinde bir amerika mevzusu var... o zaman önce gidip sonra dönüyorum ben.. ama döndüğüm yer artık bambaşka bir yer; istanbul..

olur da blog'u takip eden vardır diye yazıyorum bunu da.. bambaşka bir sabaha uyanmak üzere..

                                                                                                                                     adios..

21 Ekim 2011 Cuma

saatiniz..

bir bakıyorsunuz üç,
bir bakacaksınız hiç..

gitmek.. herseyi ardinda dusunmeden birakip gitmek.. giderken iligini emmek yanindakinin.. uyusturmak tüm vucudunu onu yolculayanın.. olum.. kendin icin, devam etmek, kalanlar için, tükenmek demek.. nefes alıp almadıgının fark edilmedigi, zaten pek umurda da olmadıgı, ruhun kurtlanıp, icten ice insanı yedigi bir ruh hali.. "farkında"sızlık, sıkılmıslık, bilinc yitimi..

tercihli değilse gidiş, daha bir dertleniş ardından.. mesela;
''ben gitmiyorum ölüm geliyor,
ruhum gergin bir kağıt; ölüm deliyor..'' diyor.. giden..

yok, bundan daha ötesi yok. bunun geri dönüşü yok, telafisi yok. uygun zamanı, güzel biçimi yok.

gideni bir daha asla göremeyeceksin, o asla yanında olmayacak bundan sonra. onu en çok özlediğin anlarda, zihnindeki silüetini gözünün önüne getirebilmek için her şeyi deneyeceksin. kıyafetlerinde, en sevdiği şarkıda, fotoğraflarında, odasında, tanıdıkların gözlerinde, ve en önemlisi kendinde onu arayacaksın. ona en son ne dediğini hatırlayacak, şimdi yaşasaydı neler söyleyeceğini düşüneceksin. rüyanda gördüğün zamanlarda yanında olmasını yadırgamayacaksın, çünkü bilinçaltın bunu asla tam kabullenmeyecek.

geride kalanlardan sevgi sözcüklerini eksik etmeyeceksin bir süreliğine. hayatı çok anlamsız göreceksin, "her şey boş aslında" diyip ufak sorunları çöpe atacaksın. aradan zaman geçtikçe eski günlerine döneceksin.

ve en önemlisi, bu ölüm gelecek seni de bulacak.
bu kez aynı prosedürü seni tanıyan herkes yaşayacak...



''alıştığımız bir şeydi yaşamak,

öldük, ölümden bir şeyler umarak''



























19 Ekim 2011 Çarşamba

yalanmış

doğruları söylediğim takdirde yanıbaşımdaki adama saf acıdan başka bir şey göndermeyeceğimden yalan söylemeyi tercih ediyorum ben çoğu kez bu adama..

alternatif bir ben yaratıp oturtuyorum adamın karşısına, ben değil o anlatıyor hayata dair tüm planlarını babama.. geleceğe dair planları ve umutları olan, kafası çalışan, büyüklerine saygılı, akrabalarına karşı vefakar, her şeyi bir strateji çerçevesinde başarıyla devam ettiren, muhtemelen gülümsediği zaman dünyanın en tatlı insanına dönüşen bir insan..

ben anlatırsam dayanamam biliyorum, o güzel anlatıyor, sinir bozucu şekilde rasyonel hem de..

bütün bu kafamdakileri, hayata karşı duyduğum anlamsızlığı, çaba göstermenin beyhudeliğini, çocukluğumdan beri değişmez bir nefret duyduğum pazar akşamlarını, yarın işe gitmek yerine akşama kadar arkeoloji müzesinin bahçesinde oturup kitap okumak isteğimi, boynumda fotoğraf makinesi hiç bilmediğim bir şehirde akşama kadar fotoğraf çekmeyi istediğimi, hayata dair tek bir planımın bile olmadığını... anlatsam ben bu adama muhtemelen şoklardan şok beğenir.. ama alternatif ben öyle güzel yapıyor ki rolünü ben uzaktan izlerken babamı ve kızını içim gidiyor.. ibneye bak nasıl da takdirini kazanıyor babamın..


ceset torbalarına doldurduğum bira şişelerinin cansız bedenlerini gömüyorum geceleri bu adam uyurken.. sigarayı bıraktım dedim.. ''ne zaman başlamıştın ki hiç farketmedim'' dedi.. kızmıyor, kızamıyorum.. akşama yeni ve canlı biralarımla eve dönmeyi planlıyorum.. nasıl yağılacağını unutmuş kararsız bir yağmur dışarıda beni bekliyor..