tag:blogger.com,1999:blog-78557457430994827822024-02-07T20:49:32.220-08:00extraordinary worldElaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.comBlogger32125tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-75330284220855961712014-01-23T15:39:00.001-08:002014-01-23T15:39:50.655-08:00Gerçek NedirGerçek nedir?<br />
Roma hükümdarı Pontus Pilatiuas'a ait olan ve İsa'yı çarmıha gönderen hani şu meşhur soru; gerçek nedir?<br />
<br />
Gerçek sert bir tanrıçadır.<br />
Gerçek, gördüğümdür diyemem, görmemiş olabilirim. Hissettiğim hiç diyemem çünkü sadece ben hissetmiş olabilirim. Bildiğim asla değil diyebilirim, çünkü gerçek bilmek isteyip bilmediğimdir.<br />
<br />
Gerçek; dışsal bir iradenin buyruğunca, gönlümüzce yaşayamadığımızdır.<br />
<br />
Gerçek; birlikte yaşaması zor olandır; çivili yataktır.<br />
<br />
Kırmızı bir nesneyi oda ışığında incelediğinizi düşünün, gerçekten kırmızı mı? odanın ışığı mavi olsa peki? onun mor olduğunu söylemeyecek miydiniz? ya tümden ışıklar karartıldığında; nesnenin şeklini elinle hissettin de peki ya rengi?<br />
<br />
Gerçek; kainattaki tüm yalanların integralidir. Gerçeğin düşmanı yalanlar değil, inançlardır.<br />
<br />
Sevişmelerin taklitleri olabilir ama sarılışların asla. sahici bir sarılma tüm orgazmların üstündedir.<br />
<br />
Gerçek; kedi gibidir, götürüp çok uzağa bıraksan bile ertesi gün kapında bulursun.<br />
<br />
Gerçek; fahişedir, her şakanın altında yatar.<br />
<br />
Gerçek; şu anda klavye üzerinde gezinen hep aynı kalacağını sandığım ellerimin, birgün kurtçuklar tarafından yenilecek, bakteriler tarafından ayrıştırılacak olmasıdır.<br />
<br />
Mutlak gerçeğe sadece deliler, sarhoşlar ve çocuklar ulaşırlar, çünkü sadece onlar kendi gerçeklerini yaratma cesaretine sahiptirler.<br />
<br />
bana bir yalan ver bir ömür inanayım. gerçek mutlu etmez...<br />
<br />Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-64601249026949386672014-01-21T17:05:00.000-08:002014-01-21T17:05:44.747-08:00bir umuttur yaşatan kediyi<b><i><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">- bu kedi niye bana böyle garip bakıyor Sebastiane?</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">+sizi hem fare hem köpek sanıyor efendim.</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">- nasıl yani?</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">+yani hem yaşıyor, hem ölü efendim.</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">- peki benim bir insan olduğum gerçeği ne olacak Sebastiane?</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">+ bu pek onu ilgilendirmiyor efendim, çünkü gerçeklerle sadece insanlar ilgilenir.</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">- peki sen olsan hangi varsayım ile uğraşırsın Sebastiane?</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">+ varsayım mı efendim?!</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">- evet, yani benim bir fare ya da köpek olmam mı, yoksa kedinin ölü ya da diri olması mı?</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">+ben sadece basit bir uşağım efendim.</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">- ben de en az senin kadar basit bir adamım Sebastiane hadi cevapla sorumu.</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">+eğer kedi olsaydım elbette kendi varsayımlarım ile uğraşırdım. ama insan olduğuma göre...</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">- ...gerçeklerin doğurduğu varsayımlarla ilgilenirsin.</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">+evet kesinlikle efendim.</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">- ama bazen bir kedi bile gerçekleri saklıyor bizden Sebastiane, buna ne dersin?</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">+ kedinin gözlerinden bakamadığımız müddetçe ne gördüğünü asla bilemeyeceğiz efendim.</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">- o zaman ben hem fareyim hem de köpek, ve bu da varsaydığımız gerçek!?.</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;">+ kedi şu anda size baktığına göre, evet öyle efendim...</span></i></b><br />
<b><i><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;"><br /></span></i></b>
<b><i><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;"><br /></span></i></b>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaZShEMgy10SKxAmHRvqwGNrRKfeMQIqcOZaZtgqvmlTgkSJlfX16_doYAg4lYMuiSVFP7xBrNNC6D5D5r0M5qPZk7KnJhrz_smB84pAXCp0nekNuUH0yFjiWRHFmcxohMvn3TSqvXXZ8/s1600/schrodinger-in-kedisi_173509.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaZShEMgy10SKxAmHRvqwGNrRKfeMQIqcOZaZtgqvmlTgkSJlfX16_doYAg4lYMuiSVFP7xBrNNC6D5D5r0M5qPZk7KnJhrz_smB84pAXCp0nekNuUH0yFjiWRHFmcxohMvn3TSqvXXZ8/s1600/schrodinger-in-kedisi_173509.jpg" height="200" width="320" /></a></div>
<b><i><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19.416000366210938px;"><br /></span></i></b>Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-57348995717592110262014-01-19T15:42:00.001-08:002014-01-19T15:53:48.849-08:00trajikaleminSiz hiç karanlıkta iyi göremediğiniz için yakıt deposunun tam dolup dolmadığını çakmak yakarak kontrol etme cesaretini kendinizde buldunuz mu?<br />
şemsiyeleri ile dehşet saçan pirelli kadınları uygarlığında bu tip olaylar bize normal bıradırım şaşırma.<br />
toplum olarak şemsiye taşıma bilincinde değiliz mesela yolun ortasında şemsiye ile ani duruş yapan onlarca insan var, aylarca, yağmurunun bir tek gün eksik olmadığı london yöresinde düşes olarak yaşadım sokakta insandan çok şemsiye vardı ve fakat bir millet bu kadar mı usta olur bu aletin kullanımında, göte giren şemsiyeyi bile açabiliyorlar o derece diyorum sana.<br />
ekonomist bir insan evladı olarak güzel sanatlar eğitimi almaya gittiğim ingiltere'nin zenginliğinin nedenini buldum ben o sürede, kişi başına düşen milli gelir artsın diye zamanında çok kişi intihar etmiş britiş ellerinde. yeminle bak! altruizm konusunda aşmış insanlar, ''başkaları mutlu olacaksa kendine zarar vereceksin'' mantığı ile hümanizmde çığır açıp, intihar akımının da ebesinin tenasül uzvundan binlerce kobay geçmiş. eh insan azalınca da pastadan daha fazla pay düşmüş. yok öyle sömürme falan, empati var adamlarda, parkta yayılmış resmimi yaparken, ''sanatçıya hizmet zevktir'' deyip, iki bira getiren yetmiş küsür yaşlarındaki amcayı unutmam mümkün mü!<br />
altruizmi türk insanına öğretmeye kalksan, otobüste yaşlı kadına yer edinmek için hamile kalan genç kadınlar peydah olur ülkede!<br />
yunanistan'da geçirdiğim hepi topu bir haftacık tatilimde bir opera fanatiği ile operaya gitmiştim birgün, detone olup aryayı katleden tenora locadan ana-avrat sövmüştü kendisi, san-AT aşkına bak adamlardaki! gerçi daha bunlar ekonomik olarak dick'i tutmamışlardı o ara ondandı bu aristokratik faşizm.<br />
panik atak geçirdiğini sanıp panik atak geçiren bir insan olarak çok da şaşırmamıştım bu operatik manyağa ama, gecenin ilerleyen sarhoş olmalı ve çene düşmeli kısmında türklüğüm tutmuştu ve ''biz yunan'ı atlantis'i bulsun diye döktük izmir'den denize birader'' dememle ve ardından etrafı çevreleyen milyor tane Yunan arkadaşla olası 9 eylül rövanşını bir anda onları övmeye başlayarak önledim! türkler sizin bokunuzu yesin kıvamına geldiğimde zaten canciğer mumbar dolması olmuştuk hepsiyle.<br />
<br />
annemin vefatından birkaç gün sonra amerika'dan gelen kuzenim, ''teyzemin son halini bi göreyim ne zamandır görmüyorum demişti''<br />
cep telefonundan ablamın gösterdiği fotoğraf sonrası çocuğun beti benzi attı ve deli gibi ağlamaya başladı, la noluyoo bu kadar mı seviyodu teyzesini, ay kıyamam ya, derken bayıldı çocuk! ablamın elindeki kare ise, annemin morgdaki fotoğrafıydı, ''ya son hali deyince ne bileyim ben, son işte ya son hali bu, bunu istemişti'' hahahhah uzaklarda aramam çünkü hep evin içinde trajikomiklik!<br />
ee evren hali bu, mars'a bile giderken cüzdanına prezervatif koyacaksın arkadaş! sakata gelme. öperim siyu.Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-48631226390180802182014-01-16T05:56:00.000-08:002014-01-16T05:57:07.300-08:00tanrı yoksa her şey mübahtır<i>annemin 9. ölüm yıl dönümünde birine aşık oldum ben, olur öyle bazen, üst üste gelir işte.</i><br />
<i>anlatıla anlatıla eskimiş bir hikayeydi o ölüm, onu anlattığımda yine ''annene içiyorum bu akşam'' dedi güldü, hep gülüyor, gülmek en çok ona yakışıyor, sakalından belli olmuyor ama içine gömülesi bir gamzesi var. kimse görmüyor ben görüyorum. </i><br />
<i>dışarıda kahve içmekten hiç haz etmem evde de içmem, ben zaten kahve içmem, içtiği her kahveye ortak oluyorum ama sonuçta o kahveyi mutluluk içinde içiyoruz, kahve bana kötü gün içkisi gibi gelirdi, değilmiş. iki kahve alıyor ama ben yine de onunkinden içiyorum. </i><br />
<i>raskolnikov ''<span style="background-color: white; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">“tanrı yoksa her şey mubahtır. hiçbir şeyden sorumlu değilim.... </span><span style="background-color: white; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"> </span><span style="background-color: white; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">tanrı yoksa kim ne diyebilir? kendi dünyamı kurmak zorundayım.” dediğinden beri umutsuzca inanmaya çabaladım, ya bir tanrı yaratmalı ya da bir dünya kurmalıydım. kurduğum dünyalar halihazırda üstünde yaşadığımdan daha iyi değildi, vazgeçtim. içinde çok güzel konuşurum da bir türlü konuya giremem ben, konuya o kadar güzel giremem ki konu unutulur da o anki halim yeni bir konu haline gelir, derdimi anlatabilecek kadar ağlarım bir de, ağladım da o akşam o öptü ben ağladım, laf aramızda çok güzel öpüyor. </span></i><br />
<br />Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-44168906909291199772014-01-15T15:11:00.000-08:002014-01-15T15:11:20.009-08:00işin özünde yalnızlık var<h3>
<i><b>varoluşsal yalnızlık:</b></i></h3>
<i><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">hep unutmaya çalıştığımız, bırakıp gittiğimiz, bir çocuğun varacağı yere doğru seke seke uzaklaşması gibi her defasında en saf halimizle, kana kana kendisinden uzaklaştığımız, bir ihtiyarın ölüme ağır ve emin adımlarla yaklaşması gibi en nihayetinde içine düşüp kaldığımız acı gerçeğimiz. </span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">ilk ve en büyük inkarımız. </span></i><br />
<span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><i>iş , aile , okul , sevgili , bok püsür.... kısaca tüm çabamız bu gerçeği unutmak içindir. </i></span><br />
<h2>
<span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><i>çünkü insan kendine maruz kalmak istemez.</i></span></h2>
<i><b><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">ilk ezberimiz. </span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">biz ezber bozmaya çalışıyoruz. bozabilsek! yapabilsek! en azından denesek!</span></b></i><br />
<span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><i><b>aynı anda hiç ve her şey olabilme potansiyelini taşıdığına inanma halinin vuku bulduğu bünyenin hissettikleri. ben dünyanın kralıyım ve aynı zamanda dünyanın en zavallı aciz insanıyım. ben bu gizemli büyüyü bozarım. bi bok yaptığın yok, hiçbir şeye karşı duyduğun sorumluluk, eylemden kaçmak seni potansiyel olarak her şey olduğuna inandırabilir. asgari ihtiyaçlarını karşılamak için yapmak zorunda olduğun eylemden bahsetmiyorum. emeğine zaten yabancısın ona yapabileceğin bireysel bir müdahale pasif bir direnişten öteye geçemez, sonuç kişisel tatmin olabilir en fazla. bu somut bir kazanım olmayacağı için sen başarısızlık olarak göreceksin bunu. köşene çekil aman diyeyim başarısız olmaktansa potansiyel kral olarak kal sen. çabalamak senin yüce benliğine aykırı çünkü. otur boş zamanlarında varoluşçu kitaplar oku, bokunu çıkarana kadar oku. oku yani anca oku yat kalk oku o kitapları.</b></i></span><br />
<span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><b>"var olmak ağır iş, başka iş istemem." diyerek var olan sıkıntının özünü belirtmiştir ünlü türk düşünürü ferhan şensoy''</b></span><br />
<span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><b>e ne yapayım? varoluş zaten ağır yük diye sen diyorsun, bak ferhan da diyor ne yapayım da varoluşu anlamsız ya da anlamlı kılayım, diye soruyorsan senin ben evine ateşler salayım! kaç yaşına geldin daha bulamadın mı buna cevap!</b></span><br />
<span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><b>üzülme ben de bulamadım.</b></span><br />
<span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><b>fakülteyi kazanıp da hazırlığa başladığım o eylül benim için varoluş sebebi belliydi; aşk, seks, alkol, iron maiden ha bi de kısa camel. nefisti biliyor musun her şey, ha seks yoktu henüz, hazır olacağım bla bla, özel olacak diye oyalıyorduk manitayı ya da kendimizi. ilk seferi hep bok gibi olmuştur her kadın için. neyse geç bu konuyu hahahah saçmalık lan ilk seks... neyse ne diyordum süperdi hayat. yepyeni arkadaşlar falan ediniyordum. 18'e girmiştim nefist o dönem. ara tatilde annemi kaybedince varoluşumu bir sikti hayat altı ay toparlayamadım...</b></span><br />
<span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><b>atlatıldı yeniden gülündü. ben zaten gülmeden on dakika bile duramam ki annemden almışım bunu. bence anneannemin elbisesi cenazede yırtıldığında tabuttan en çok o gülmüştür eminim. neye inanıyorsam annemle birlikte gömdüm ben toprağa, 27 yaşına kadar da inanacağım bir şey, bir biçim, biri çıkmamıştı karşıma. şu içerde uyuyan adama 19 ocak günü aşık olunca inandığım her ne varsa çıkardım topraktan. </b></span><br />
<span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><b>douglas adams'ın her, otostopçunun galaksi rehberi'nde cevabini 42 olarak verdiği soruya benim cevabım ''tufan'' bir senedir. al sana enfes varoluş sebebi. evde rakı yapacak bu adam, polisi arayıp ''kocam evde sahte rakı yapıyor'' diye bir şaka yaparsam önce polisi döver sonra saatlerce benimle bu duruma güler. kızmıyor hiç. hiçbir şeye kızmıyor, hep gülüyor. çok güzel gülüyor... </b></span><br />
<span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><b>hayat, iki kişinin karşılıklı gelip, beş aşağı beş yukarı birbirlerinin anlayacağı hikayeler anlatmalarından ibarettir bence. o daha çok anlatıyor. ben çok gülüyorum. böyle bir varoluşa o kadar çok şükrediyorum ki korkarım tanrı'ya bile inanacağım.</b></span><br />
<b><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">hayatın kendi tabiatı gereği içerdiği bir anlam yok. yaşam bir anlam arayışı olmadı geçmişte, gelecekte de olacağını sanmıyorum. </span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">bir su damlasının duvardan akmasının nasıl bir anlamı varsa hayatın da belki öyle bir anlamı vardır tabi. bu sizi tatmin ediyorsa sevişin, koklaşın, yemek yiyin, uyuyun, sıçın. mutlu öleceğinizi ya da mutluluğun iyi bir şey oldugunu sanmayın ama. mutluluk sadece yaşamın yöntemlerinden biridir. atılan çubuğu geri getiren bir köpeğe verilen ödül gibi. yok bu bana yetmez diyorsanız herhangi bir şeyi hayatınızın anlamı olarak seçip, tüm varlığınızı ona harcamanızda hiç bir sakınca yoktur.</span></b><br />
<b><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">annem ilk defa araba kullandığında yoldaki bir hödüğe ''</span><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">annesi kötü kadınların çalıştığı yerde çalışan kadının çocuğu'' demişti, hahahah ne ne ne, diyen üstüne giden babam hala bunu anlatıp gülüyor. varoluşunu tek bir anıya bağladı bence. </span></b><br />
<span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><b>sikinin doğrultusuna git arkadaşım, o kadar nefis ve varoluş sancısıyla harcanamayacak kadar kısa ki bu hayat. paşa gönlünün kriterlerine göre yaşa. ha sikin eğriyse etrafında döner durursun onu da kat hesaba da. ahahah lan öyle bir porno yıldızı adam var. kadınlar sevişemiyor bu herifle hah bak yine seks denince sapıyorum konudan. seks nefis bir varoluş sebebi. büyütmeye gerek yok yalnızca. büyütünce kadınların götü kalkıyor erkekler mutsuz oluyor.</b> </span><br />
<span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><br /></span>
<span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><br /></span>
<b><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">"her seçiş, bir vazgeçiştir!"</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">- jean paul sartre -</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;" /><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">"dünya tersine dönse vazgeçmem!"</span><br style="background-color: #ebebeb; box-sizing: border-box; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;" /><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">- müslüm gürses -</span></b><br />
<b><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><br /></span></b>
<b><span style="background-color: #ebebeb; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">(bazen sen bazen siz demişim okuyucuya, lan ben belki de kimse okumuyordur diye sizi seni karıştırdım ahahaha milyorlara sesleniyorum, öperim nefis kalın)</span></b>Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-81340423434546611952013-05-10T11:18:00.001-07:002013-05-10T11:18:35.038-07:00çok uzun zaman oldu, bin yıl kadar bence. alıştığım söylenemez, özledim sesini. gözlerim doluyor bazen, e kolay değil özlüyorum geçmişi. fotoğraflar renkli hala, hatıralar çok canlı, unutmadım güldüğünde gözlerinin nasıl parladığını.<br />
<br />
Beyaz sabunun tenindeki kokusunu ve kömür karası saçlarından gelen o tarifsiz esintiyi bir hırkada ve yastıkta hissetmeye çalışmak bilsen ne kadar acınası. kaçar her yerden, durmaz hiçbir yerde anne ölünce çocuk, çocuk ölünce anne diyor şair. sen kaçtın, senden sonra ben... artık kaçmıyorum ama kabullendim. normalleşti... yüzünü de sesini de unuttum. dokuz yaşındayken elimden tutup arkadaşlarımla sinemaya götürdün ''sen bizimle oturma olur mu'' dediğimde nasıl gülümsedin, şimdi neler verirdim birlikte sinemaya gidebilmek için. kullanmayı en çok özlediğim hitap şekli ''anne'' oldu.<br />
yüzyıllık bir boşluk var şimdi aramızda, iki kolumun arasını hiçbir bedenin tam anlamıyla dolduramadığı bir boşluk. sürekli form değiştiren bu boşlukta asılıyım 10 yıldır. zor ama üstesinden geliyorum bir süredir. anne kokusundan, anne gülüşünden, anne merhametinden mahrum kalmak can yakıyor ama. senden önce diyalektiğe inanırken şimdi rüyalara anlam yüklüyorum, ölüm sonrası hayata bile inanır oldum, şaka gibi di mi?<br />
<br />
<span style="background-color: #e8e8e8; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">Yasın yavaş yavaş çalışarak acıyı sildiği söylenir; ben buna inanamadım, inanamam; çünkü benim için zaman kayıp duygusunu yok eder (artık ağlamam), hepsi bu. ancak gerisi için her şey donup kalmıştı. çünkü yitirdiğim şey bir biçim (anne) değil, bir varlıktı; bir varlık da değil, bir nitelikti (bir ruhtu): zorunlu olan değil, yeri doldurulamaz olandı. anne'siz yaşayabilirdim (hepimizin er ya da geç yaptığı gibi); ama geriye kalan yaşam kesinlikle ve tümüyle iyileştirilemez (niteliksiz) olacaktı.</span><br />
<br />
güzel bir senfonik eserdi annemin yaşamı,<br />
<span style="background-color: #e8e8e8; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">birkaç bölüm sürdü ömrü hepi topu. onu hep bir beste gibi dinledim. </span><br />
<span style="background-color: #e8e8e8; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">her şarkı eksiktir aslında. her beste tamamlanamamış. her ömür kısa olduğu gibi. her yaşamın kısacık...</span><br />
<span style="background-color: #e8e8e8; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">huzur içinde uyu. </span><br />
<span style="background-color: #e8e8e8; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><br /></span>
<span style="background-color: #e8e8e8; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><br /></span>
<span style="background-color: #e8e8e8; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;">Arada dondurulmuş pizza falan alıp yiyoruz işte. yemek yapmayı öğreneceğim merak etme.</span><br />
<span style="background-color: #e8e8e8; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><br /></span>
<a href="http://www.youtube.com/watch?v=ILg_PN9DXU4&feature=share">http://www.youtube.com/watch?v=ILg_PN9DXU4&feature=share</a><br />
<span style="background-color: #e8e8e8; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 19px;"><br /></span>
Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-37602897652961479892012-11-25T07:24:00.001-08:002012-11-25T07:24:18.976-08:00düş(d)ündü<br />
<div class="MsoNormal">
Usulca kaybolmaya hazırlanan, bir
kenarından kırılmış turuncu mehtabın yeryüzüne serptiği altın tozlarıyla
bezenmiş ıhlamurların, güllerin, limonların arasında ateşböceklerinin kızıl
çakıntılarla uçuştuğu mavimsi bir geceydi. Birden gökyüzünde yeşil bir adacık
gördü, başlarda bunun bir gezegen olduğunu düşündü ama adım attığı anda kendini
bu devasa ormanın içinde buldu, ağaçları, ara ara boşluklarda toprağın
görünmesine rağmen müthiş bir yeşillikte rüzgarda savrulan çimenleri gördü.
yüzlerce metre koştuktan sonra masmavi bir denizle karşılaştı, güngörmüş
çınarların gölgesi suya vuruyor, sevecen bir meltemle kıpırdayan sularda
dantelli oynaşmalar yaratıyordu, arada bir paslı, eskimiş şilepler geçiyordu.
Gözü, sularda kıpırdayan bir ışık yansımasına takıldı, o ışık öylesine güçlü
bir biçimde onu içine çekti ki, sanki her şey o anda gerçekliğini kaybetti. Bir
tarih belirdi o anda durgunlaşan suda, annesinin toprağa verildiği 19 Ocak
günü. Yumuşak nefti bulutlar suların üstüne kadar inmiş, ufuk çizgisini hemen yanına
kadar taşımıştı, deniz durgun, küçük bir göl gibiydi, kıpırdamıyordu, birden,
hayatının en talihsiz tarihini silmek için kendini suya bıraktı. Suyun içinde
hızla kayboldu, hızla geçti köpükler üzerinden, yukarıya baktığında gördüğü
geniş maviliğin ne kadar güzel olduğunu düşündü, bir Ankaralı olarak bir ayağı
suda büyümemişti, yüzmeye de öteden beri pek ilgisi de olmamıştı..<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
‘’ yüzmek,
çirkin bir çaba olduğunda, yılanı ağzından öperek yılanlaştığımızda, hayata ve
denizin köpüğüne secde etmeye başladığımızda; <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
bir kez de boğulmayı denemeliyiz. dünyaya
geliş anımıza dönebiliriz o vakit!<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
hiç değilse borçsuz ve temiz bir beden
kalır ardımızda..’’<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
diye düşündü.. düş dündü.. dündü.. uyandı…
huzurluydu.<span lang="EN-US"><o:p></o:p></span></div>
Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-79895047337818988482012-11-10T09:42:00.001-08:002012-11-10T09:44:44.000-08:00bir ayrılıkJoseph içeri girdiğinde, Cecile elindeki fincanda kırmızı rujunun bıraktığı izi inceliyordu. Epeyce beklemiş olmalı, diye düşündü Joseph, Cecile gergin görünüyordu. Sandalyeyi ağır ağır çekti Joseph, yavaşça oturdu, Cecile'i yanağından bir kez öptükten sonra. Nasılsın, dedi genç kadın, İyiyim, sen?, dedi adam, sanki ruh halinin yeryüzündeki en merak edilen konu olması gibi bir hava yaratarak, gayet iyiyim, diye ekledi.. Cecile bu soruyu es geçerek, aniden konuyu değiştirdi; ''son bir haftaya çok şey sığdırdım, sensiz, kendimi cok güzel bir şeyin parçası gibi hissettim ilk defa'' dedi. Joseph şaşırmadı, dinlemeye devam etti, kadın anlattıkça sesi kayboluyordu sanki, ses Joseph'in kulağına temas etmeden uzayda kayboluyordu, duymuyordu genç adam artık yüzyıldır duymaya alışkın olduğu bu sesi.<br />
<br />
Cecile ona ne söylerse söylesin asla öfkelenmezdi Joseph, çorbasında çırpınan sinek için garsondan can simidi isteyecek naiflikte bir adamdı. Cecile, bir saat kırk dokuz dakika on üç saniye kadar konuştu.. nefes almak için bir anlık suskunluğundan faydalan Joseph; ''merak etme sen yokken de vardım ben, var olmaya devam ederim, endişelenme!'' dedi ve kalktı, sokağa adım attığında, yakmak üzere çıkardığı sigarasına ateşböceği konunca, çakmağını gerisin geri cebine soktu.<br />
Parkta biraz dolaştıktan sonra, gördüğü çocuğa gayri ihtiyari yaşını sordu, ''akranız'' dedi çocuk, ''hepimiz ölecek yaştayız'', ıslığını cebinden çıkardı Joseph, yumruk yapıp bir yerlere saldı.<br />
Eve doğru yürürken; ''bu yol uzağa kıvrılıyor'' dedi göğsünde terleyen geceye.<br />
<br />
Eve girdi, bir sigara yaktı, koltuğuna gömülüp başucundaki ışığı bir yaktı bir söndürdü... Yakın mesafeden halıya dökülen, silindir şeklindeki sigara külünü yerinden kaldırabilecek bir hassasiyetin yeryüzünde olamayacağını farkedince en narin varlığın sigara külü olduğunu anladı. Televizyonu açtı, olimpiyatlarda maratonu izlemeye koyuldu, dokuz saat kırk üç dakika kadar gözlerini kırpmadan izledi, kimliği belirlenemeyen bir cani bitiş çizgisini silmişti, yüzlerce maratoncu koşarak öldüler. Joseph, ceset yığınlarının gösterildiği televizyonu kapattı, günlüğüne, ''devir değişti, detaylarımı kaybettim, hükümsüzdür'' diye not düştükten sonra, Cecile'in mezarına gitmek için arabasına atladı... dokuz yüz on iki gündür yaptığı gibi.<br />
<br />Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-1737171184705818992012-10-31T12:52:00.002-07:002012-10-31T12:54:19.868-07:00huzursuz ruhbazen, kendi icinize girip gozden kaybolursunuz..<br />
kapısız bir katedralin önunde duran biçare bir dindar gibi, yeniden dışarı çıkmak için dolanıp durur bedenınız ruhunuzun etrafında.. durumunuz korkunçtur, ayna karşınızdadır, işte saçlarınız, işte dudaklarınız, gözleriniz, gulumseyişiniz, bakışınız hepsi aynen duruyordur ama butun bunlar, sizi eski siz yapmaya yetmez.<br />
<br />
tanrıların lanetine ugramış bir matematıkçi gibi bütün rakamları alt alta yazıp toplarsınız, sonuç yanlıştır. birisi rakamların değerlerini, size haber vermeden değiştirmiştir, gittikçe daha çok çıldırarak yanlış rakamlarla doğru bir sonuç bulabilmek için boğuşursunuz.<br />
öyleyim.. aynen bu tasvirdeki gibi..<br />
göz alabildiğine uzanan şehirde tek bir ışık bile yanmıyor. şehir dev bir kaplumbağa gibi başını içine çekip kabuğunun karanlığına kapanmış.<br />
ellerim üşüyor,<br />
hayatın, beni bırakıp gideceğini, ona yetişemeyeceğimi düşünüyorum.<br />
hep aynı güçle özlüyorum.<br />
özlemeyi hep iyi bildim...<br />
kavuşmakta ise hep acemiyim. bu beceriksizliği kutsal bir emanet gibi taşıyorum..<br />
<br />
bu korkunç karanlık shakespeare'in mezarcısı gibi kazıp bulduklarını bana gösteriyor.. neler çıkıyor oradan neler, beni kasıp kavurmuş nice acı, üstü kapanmış nice öfke, unuttuğum nice ihanet..<br />
soğuk..<br />
ellerim üşüyor..<br />
soğuk zamanı yırtıyor, ama sadece soğuktan değil üşümem..<br />
ne tanrı'yı ne şeytanı memnun edebiliyorum.. bedenimde kaybolmuş ruhum katedrale kapı inşa etmeye ugraşıyor.Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-34883499676664586812012-09-09T04:01:00.001-07:002012-09-09T04:20:09.970-07:00özlediğim adam, ben ve nazımbiz üç kişiydik... şaka lan şaka epey romantik takılacağım bu yazıda durun!<br />
<br />
'aşkın en sağlam sigortası mesafedir' şahane bir önsözdü adını hatırlamadığım bir aşk kitabında.<br />
yıllar yılı özlemle beklediği ışığa kavuşan bir hücre mahkumu nasıl körleşirse, aşk da körelir yakına gelince,, özlemdir aşkın çimentosu, özlem aradan çekildi mi aşk, yatakta şehvetinden soyunmuş yatan çıplak bir beden kadar sıradanlaşır, ehlileşir, söner... belki de bu yüzdendir, aşkların en güzelinin mektuplara, şarkılara dökülmüş oluşu..<br />
nazım hikmet'in hayatı bu tezin ispatı gibi..<br />
nazım hep uzağındaki kadınları sevmiştir.<br />
piraye ile 1935'te evlendi, ertesi yıl tutuklandı, adını kol saatinin kayışına tırnağıyla yazdığı bu kadınla 1950'de çıkana dek yazıştılar.<br />
''seni nasıl seviyorum biliyor musun? ot yağmuru nasıl severse, ayna ışığı nasıl severse, sarhoşun şarabı, şarabın billur kadehi sevdiği gibi, annenin çocukları, çocukların anneleri sevdikleri gibi, lenin'in inkılabı, ve inkılabın marx'ı sevdiği kadar, velhasıl seni nazım himet'in piraye'yi sevmesi gibi seviyorum.''<br />
<br />
o mektuplardan birinde nazım, ''çıkarsam ve sana kavuşursam, bu öyle dayanılmaz bir saadet olacak ki, gebereceğim diye korkuyorum'' diyordu, ve fakat öyle olmadı.. ot yağmura, ayna ışığa kavuşursa, o oldu.<br />
<br />
alışıldı.<br />
<br />
aşk bitti ve ayrıldılar.<br />
nazım yeni bir aşktaydı çoktan, münevver... yine cezaevindeydi kör aşık.. sonra yurtdışına kaçtı nazım, esaret altına yeniden alınacağını hissedince.. yedi tepeli şehrinde bırakmıştı gonca gülünü.. sonra münevver'ine kavuşunca nazım aşk yine bitti.. nazım yine bir başka aşktaydı çünkü, 1959'da vera ile evlendi, 1963'de öldü...<br />
<br />
piraye'ye yazdığı mektuplardan birinde, ''canım karıcığım. birbirimizden uzak olmak, birbirimize sokulamamak ne korkunç bir şey, fakat bu korkunçluğun ne tuhaf ne acı bir tadı var.''<br />
<br />
bence nazım kadınlara değil de aşka aşıktı.. sevme fikrini seviyordu. ona aşkı anlatabilmek için vesileler, ilhamlar lazmdı., sevgiyi yaşamaktansa yazmayı sevdi nazım.<br />
<br />
çok sevdiğim nazım'ı aklıma düşüren ise bugünlerde garip bir karıncalanma ile tüm bedenimde hissettiğim özlem. uzun zamandır benimle olduğunu bildiğim bu adamın özlemi içimi ısıtıyor. sabahlara saçlarımı okşayarak başlamasını, akşamları bütün işleri bir kenara koyup başbaşa kalmamızı, oynaşmamızı, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğümü, henüz hiç yaşamadan özlüyorum.. ama 'aslolan hayattır' diyen nazım'a inat ben yaşamayı seçiyorum, nesnesini istiyorum bu özlemin...<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-91808732558033332882012-09-08T09:24:00.003-07:002012-09-08T09:26:45.943-07:00moğol atlılarıçivit renkli bir göğün altında, masmavi bir denizin kenarındaki sımsıcak bir kumsalın üzerinde yükselen, rüzgarların aşındırdığı dik bir yamacın kenarında ayakta duruyordum. aniden, yalıyarınen tepesinde, binicileriyle birlikte koskoca üç savaş atı belirdi. hayvanlar da adamlar da eski zamanlardaki asyalı savaşçılar gibi giyinmişlerdi, ipekli sancakları, ponponları ve saçakları, tüyleri ve arma süsleri, güneşte pırıl pırıl parlayan muhteşem savaş gereçleri vardı. uçurumun kenarında bir anlık duraksamadan sonra savaş atları kendilerini boşluğa atarak gökyüzünde kumaşlardan, tüylerden ve sancaklardan geniş bir kavis çiziyorlar, o esnada yarı at yarı insan biçimindeki bu efsanevi varlığın cesareti karşısında benim nefesim kesiliyordu. bu bir intihar değil bir ritüeldi. bir yiğitlik ve maharet gösterisiydi. toprağa değmeden az evvel atlar boyunlarını öne eğerek tek omuzlarının üzerine düşüyorlar ve sonrasında dertop olup yuvarlanırlarken altın renkli bir toz bulutu kaldırıyorlardı. kalkan tozlar ve çıkan gürültü yatıştıktan sonra doru atlar, sırtlarındaki savaşçı binicileriyle birlikte, ağır çekim hareketlerle ayağa kalkarak kumsalın önünden dörtnala ufka doğru uzaklaştılar.<br />
<br />
şaşkına döndüğüm bu pistorek karşısında nefes almadan duruyordum. yerlere kadar uzanan beyaz elbisem, çırılçıplak ayaklarım ve şimdikinin aksine belime kadar uzanan dalgalı saçlarım vardı. yüzümdeki şaşkınlığı ve gülümsemeyi uyandığımda da koruduğumu gördüm... hayatımda gördüğüm en güzel ikinci rüyaydı...Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-83776963713306773952012-09-01T05:15:00.000-07:002012-09-01T05:15:04.335-07:00bir ömrü hayal kurarak tüketme hakkı<span class="Apple-style-span" style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px;">kendimden bir başka ben yarattım.. görünüşte aynı ben olan ama aslında zerrece yakınınından bile geçemediğim güzellikteydi üstelik, nasıl oluyordu da aynı fiziksel özelliklere sahipken ve de düşünce sistemine, o ne isterse yapıyordu da ben kıyısından bile geçemiyorum diye de kıskandım başlarda.. yaşamak isteyip yaşayamadığım ne varsa; gerçekleşmesi şu an için imkan dahilinde olmayanları mesela, ya da bu evrende mümkün olmayanları da bir bir ona yaptırttım.. o bile şaşırdı çoğu kez ama hiç sesini çıkarmadı yaşadıklarına, bir bildiği vardır nasılsa dedi hep.. içten içe çok da mutluydu, anlıyordum.. anlaşmamıza sadık kaldık hep; ben ona ütopik bir dünya veriyordum o da bana sadece mutluluk.. çok merak ediyordu ama; nereye kadar devam edecek bütün bunlar diye.. sınırlarımı merak ediyordu.. sanırım hamuruna biraz merakı fazla koymuştum, her seferinde önce sebep soruyordu, önyargısız yaklaşmıyordu hiçbir göreve.. itirazlarla girdiği işlerden memnuniyetlerle ayrılıyordu sonunda.. geceleri çok çalışmaktan yakınıyordu en çok; yattığın yerden kolay geliyor sana bütün bunlar dediği an; hiç görmediği bir ülkeye yolculuğa gönderiyordum, döndüğünde ise ben uykuda oluyordum, onu da başucumda buluyordum sabah; yaşadıklarını anlatma hevesini kursağında bırakıp acelem var bahanesiyle ayrılıyordum yanından, ne yaşadığını ben zaten biliyorum salak diye bozmuyordum.. gün içinde olmadık yerde karşımda beliriyordu; zamanda yolculuk yapmak istiyordu kimi zaman canı; kah on yıl sonrama gidiyor, kah bi gün sonrasına.. geçmişime gittiği de oluyordu; değiştirsem şunu nasıl olurdu acaba düşüncesiyle gidişlerinden; hüsranla dönüyordu.. en çok da içinde bulunduğum günün akşamına yolluyordum.. biraz yağmur biraz şarap isteğimi kırmıyor benden önce evde hazır bulunduruyordu.. benden önce her yere gönderiyordum onu, olmak istediğim yerlere, olmak istemediklerime de.. başına bazen kötü şeyler de getiriyordum, bazen gerçekten aptal olduğunu düşünüyorum dediğinde ise; hayat hep güllük gülistanlık değil, kötü şeylere hazırlıklı mısın diye seni deniyorum, deyip çıkıyordum işin içinden.. senin yaşadığın hayat da hiç fena değil, neden benimkini istiyorsun? diye sordu geçenlerde; belki ben de bir başkasının <a class="gb" href="http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=sen" style="color: navy; text-decoration: none;">sen</a>'iyim, dedim.. çok matah bişey söylemişim gibi gözleri parladı.. sanırım o da beni düşlüyordu, o gerçek ben ise bir düş oluyordum.. ne zaman bırakacaksın beni dedi; senden önce birşeyi ilk ben yaparsam o an gidersin, dedim, hüzünlendi.. bir adım önümde gidiyordu, son nefesime kadar da hayatımda olacağını ilk kez o an hissettim.. hayalimdeki <a class="gb" href="http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=ben" style="color: navy; text-decoration: none;">ben</a>'i boğazda bir çay içmeye gönderdim.. yorgunduk ikimiz de, gece nasılsa yanımda olacaktı yine...</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px;"><br />
</span> <span class="Apple-style-span" style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px;"><br />
</span> <span class="Apple-style-span" style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px;"><br />
</span> <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">2<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhICXpvzRuLdzLdULz6iaPUMD2-IzDsm68Xa5J-L08_6QXWrc0Pl_Pd5BuEyPTnNA_da-KYm0L_tbh79h7G8Cgrycn3SW8nUnaLNnP6MBymVPAgCkQgDISGjaqazBc3oruT4d_QkU-LOo4/s1600/aYYYdeNN1JrLnsG7HzdDnQojFamIo2VHjE72ab6X9B0.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhICXpvzRuLdzLdULz6iaPUMD2-IzDsm68Xa5J-L08_6QXWrc0Pl_Pd5BuEyPTnNA_da-KYm0L_tbh79h7G8Cgrycn3SW8nUnaLNnP6MBymVPAgCkQgDISGjaqazBc3oruT4d_QkU-LOo4/s1600/aYYYdeNN1JrLnsG7HzdDnQojFamIo2VHjE72ab6X9B0.jpg" /></a></div><span class="Apple-style-span" style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px;">2010'da bu yazıyı karalayan şahsıma armağan olsun bu çayım, eylül'ün 1'i 2012... boğaz'dayım, çay içiyorum ayşe, hayat aynı bildiğin gibi, hayal kurmaya devam....</span>Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-49119696744922672132012-01-07T11:10:00.000-08:002012-01-07T11:15:09.766-08:00koku''neden ben'' dedi....<br />
aklına ilk gelen cümlenin bu olmasına
şaşırdığını ise çok sonra fark edecekti.. hayatında ilk defa kullanmıştı
bu cümleyi.. yaşadığı ilklerden biri de cümlesinden az önce başına gelen
ayrılıktı.. ''neden susuyorsun?'', diye devam ettirdi şaşkınlığını genç
kadın.. hiç alışkın değildi neredeyse yüzyıldır sevdiği bu adamın
suskunluğuna.. anlatacak ne çok hikayesi var diye şaşırmıştı
tanıştıklarında... biri bitiyor bir diğeri başlıyordu, aslında dinlemeyi
daha çok sevdiğini konuşmaktan vazgeçtiği aşk dolu günlerde anlamıştı..
onun sesiyle uykuya dalıyordu, sesiyle her yeni güne uyanıyordu..
''yüzüme bak'' dedi ''konuş lütfen sesine ihtiyacım var''.. <a class="gb" href="http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=gitme"></a>gitme.. hıçkırıklarına karıştı isyanı.. ne tepki vermeliydi böyle bir durumda
bilmiyordu aslında, hiç ayrılmamıştı ki daha önce.. bir iki kalp
kırıklığı olmuştu ilk gençliğinde ama geride bırakan kendisiydi hep,
terkedilenin ne hissedebileceğini bilmiyordu.. henüz...
üzülmekten mi başlamalıydı, yoksa kızmalı mıydı önce, kestiremiyordu..
beyni bunlar arasında seçim yapmakla meşgulken, kalbi çoktan yolunu
seçmişti; sızlıyordu.. hayatında ilk defa hissediyordu kalp ağrısını..
ne çok mutluluk görmüştü oysa; şu an karşısında neredeyse nefes almadan
duran bu adamdı üstelik hepsini yaşatan.. neden şimdi böylesine büyük
bir acıyı yaşatıyordu kendisine anlayamıyordu.. evet doğru duyguyu
bulmuştu sonunda, tam da şu an yaşaması gereken şey; derin bir acıydı..
bedeni tümüyle acı çekiyordu.. ''peki ben ne yaparım şimdi sensiz?''
diye sordu.. adam yine cevap vermedi, kadın elini uzattı, tutmadı ilk
defa adam.. buz gibiydi adamın eli kadın dokunduğunda, irkildi önce bu
da bir ilkti.. sıcacık avuçlarına aşık olmuştu ilk dokunduğunda,
gözlerine sonra, sonra sesine, sonra bedenine.. ilk hangisini
özleyecekti acaba.. onu ilk defa parçalara ayırdı zihninde.. her bir
parçasını beraber gitmeyi sevdikleri yerlere attı.. bundan sonra yalnız
gittiğinde, oralarda ondan bir iz bulmak için.. adam hala susuyor, kadın
ağlıyordu.. ayrılık hiç planlanmış bir şey değildi; oysa planladıkları
ne çok şey vardı.. sürekli erteledikleri tatiller geldi kadının aklına..
sonra onu sevdiğini yeterince söylemediğini farketti.. ''seni
seviyorum'' dedi kadın son kez, adam duymuyordu bile.. ilk kez bu
sihirli sözleri söylediğinde ağlamıştı yine aynı adam sevinçten, ''ne
çok bekledim seni'' demişti, sarılmışlardı.. şimdi bu tepkisizlik ne can
yakıcıydı.. çıldırmak üzereydi, duyduğu ses kendine getirdi onu.. ''bu
kadar yeter lütfen'', bir başka adamdan gelen bu ses, duymak istediği en
son şeydi şimdi.. son kez baktı o'na; beyaz bir çarşaf örtülüydü
bedeninde şimdi, zaten hiç yakıştırmamıştı beyazı, bin yıldır sevdiği bu
adama.. ''gitme'' dedi yine ''lütfen gitme..'' ilk hangisini
özleyeceğini anladı sonra; kokusuydu elbette..<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiohMd8bngkN-mJO-myClAEag8IURNUle_xZZ2LCcH59YoglRy8qeAmkJ6K5CWc_lSXIelPgF4iVY6i9C0j3KTmA2B_bhjn58rAy80ONjbSWL-YnGK_Vx0dEOBzD4zFY7UumgoEErhDQAU/s1600/tumblr_lgkj3jx5FA1qzxmkb.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="209" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiohMd8bngkN-mJO-myClAEag8IURNUle_xZZ2LCcH59YoglRy8qeAmkJ6K5CWc_lSXIelPgF4iVY6i9C0j3KTmA2B_bhjn58rAy80ONjbSWL-YnGK_Vx0dEOBzD4zFY7UumgoEErhDQAU/s320/tumblr_lgkj3jx5FA1qzxmkb.jpeg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
(2010'da yazdığım minicik bir öykü)<br />
<br />
<br />Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-36000841072535009352012-01-06T16:13:00.000-08:002012-01-06T16:13:50.326-08:00öteBaşaramadık...<br />
Olmadı, değiştiremedik dünyayı...<br />
son derece seksi ve alımlı gezegenimiz intiharı seçti... bitti mi her şey? bilmem, belki!.. ''yanlış yaşam doğru yaşanmaz'' demiş ya üstad onun gibi işte...<br />
''dünyayı değiştiremiyorsan, dünyanı değiştir'' diyorlardı hani bir ara, ilk kısmı umursamayanlar için kolay bu;<br />
Saçını boyatırsın, başka şehre taşınırsın, yeni bir aşka bulanırsın, atlatırsın.<br />
Ama ilkinin acısı ruhunda sızlıyorsa, ödevini yapmamış öğrenci hüznünde tüm gece uyuyamıyorsan, yerküreyi değiştirme çabası kendini dönüştürmenin bir parçasıysa, ''dünyanı değiştirme''nin bir tek yolu kalır:<br />
Arabana biner, gaza basarsın bir uçurum kenarında... Kurt Cobain gibi, Jim Morrison gibi... Dünyanı değiştirmiş olursun...<br />
Peki ya intiharla değiştiremiyorsan dünyanı? Ya saplanmışsan çamura ve gidemiyorsan hiçbir yere? meçhul bir istikbal uğruna bugününden vazgeçmek korkutuyorsa seni? ''bakın ben de varım ama korkuyorum'' diyorsa iç sesin susmak bilmeden!.. hayalkırıklıklarını göze alamıyorsan.. deliler ve cahillere bırakmışsan meydanı.. umutların için emniyetini feda edemiyorsan! kalıyorsan, susuyorsan, kaçamıyorsan, kaybediyorsan, vazgeçiyorsan... yani yaşamıyorsan... etrafına örülmüş esaret denen kozayı yırtma gücün yoksa...<br />
<br />
Köprüleri yıkamıyorsan ama sen kararsızken de köprünün karşısından ışıl ışıl bir hayat umudu inatla gülümsüyorsa sana, bir elle bugünün yerleşikliğine tutunurken, öbürüyle yarının macerasına uzanmaya çalışıyorsan arada çırpınır durursun!... <br />
<br />
hayal kurma... isteme hal böyleyken sende... bilme...<br />
Çünkü orayı bilmemek, bilmekten iyidir,<br />
Bilip de gidememek en beteridir...<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-35138359802630290642012-01-06T08:49:00.000-08:002012-01-06T08:54:48.215-08:00zindanHer şeye yeniden başlayabilmek ne güzel olurdu kim bilir?<br />
öyle geçen yıldan, geçen yüzyıldan, bir başka tarih kesitinden değil ama... en baştan... yaradılıştan...<br />
<br />
''Dünya ateşten bir toptu'' diye başlayan senaryoyu ilk satırından itibaren yeniden yazmak ve yazarkende ''kesin'' bellenmiş ne varsa hepsini yeniden aklın, mantığın, yüreğin tezgahından geçirmek; kainatın tüm sırlarını düğüm düğüm çözerek, sil baştan keşfe koyulmak ne büyük bir insanlık serüveni olurdu düşünsene?..<br />
<br />
Her bir saniyesi insan aklının o acımasız sorgusunda düzeltile düzeltile baştan kalıbı dökülmüş koca bir tarihi, muhteşem bir halı dokur gibi ilmek ilmek yeniden örüp bir fizik kitabı netliğinde en baştan kaleme almak ve ömrümüzün geri kalanını o kitaptan alınan derslerle yaşamak nasıl güzel bir uygarlık yaratırdı?..<br />
<br />
Oysa tarih, söylentiler, efsaneler ve boş inançlar üzerine kurulmuş sır dolu yaşlı bir tapınak gibi yorgun bugün... Tarih bugün can çekişiyor... inandığımız ne varsa hepsi son nefesinde bana göre, yıkılmaz dediğimiz kaleler en ufak bir rüzgarı bekliyor teslim olmak için...<br />
<br />
Şimdi yaradılıştan başlasak yeniden, yarattığımız tüm bedenlere ilk olarak vicdan yüklesek, fazlasıyla hem de... ''sizin en güçlü tanığınız, en yumuşak yastığınız bu'dur'' desek vicdanlarını göstererek... cellatlarını tam kalplerinin orta yerine yerleştirsek... yeryüzünde geçerli olması gereken tek din de ''vicdan''dır desek... <br />
<br />
Özgürleşsek, beynimizdeki devasa parangalarla yaşadığımız hayattan, örgütsüz, savruk ve yalnız yakalandığımız yaman bir tufanda, tek tek hapsedildiğimiz ve gönüllü bir esaretle mahkum edildiğimiz hücrelerimizden kurtulsak... merkezi bir kuleye bağlı düşünce polislerinin soluğunu her an üzerimizde hissetmekten, fikir gardiyanlarının üç kuruşluk tehditleriyle cebelleşmekten, ahlak zabıtalarının işgüzar tuzaklarını kollamaktan nasıl yorgun düştüğümüzün farkındayız hepimiz.... ama ihbarcılığı meslek edinmişlerin kurduğu sinsi bir pusuda kalleş bir iftirayla kim vurduya gitmemek için susuyoruz... beynimizi ve kalbimizi kör bir kuyuya hapsetmişiz düşünmüyor, görmüyor bana değmeyen yılan bin yaşasın diyoruz...<br />
<br />
Ama bir çözebilsek zihnimizin zincirlerini, merkezi kuleyi zaptetmemiz hiç zaman almayacak. bir aşabilsek beynimizi, kalbimize koyduğumuz yasakları, bir daha hiç yasak olmayacak, özgürleşeceğiz...<br />
<br />
İçinde korkak silüetler halinde gezinip durduğumuz bu koca zindanı beynimizden def edip, tutkunun ateşten yelelerine sımsıkı yapışarak dört nala koşsak... bir kurtulabilsek kendimizden...<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-89489217956992394892012-01-04T16:34:00.000-08:002012-01-04T16:34:50.888-08:00yüreğim ağzımdabazı anlar var, dalga gibi... zamanın sakin ve telaşsız aktığı bu dalga boyunca saat sorulursa bozulurum mesela... çünkü metropol telaşlarından hayli uzakta bir başka hayat, midye kabuğunun arasından ışıldayan bir inci tanesi gibi gülümser bu dalga boyunda bana... bozulsun istemem..<br />
<br />
yüzyıllık bir savaşın sadece çok ağır hava şartlarında mola veren yorgun askerlerinden biri gibi, akrep ve yelkovanın durduğu bu su başında bilançoya otururum...<br />
acaba ne kadar yara aldım savaşta? ne kadarını gösteriyor? ne kadarını gizliyorum?<br />
ne kadarı açık yaralarımın? ne kadarı iç kanamalarım?<br />
peki ya zaferler çıkarabildim mi mağlubiyetlerimden?...<br />
süresini ve yörüngesini bilmeden çıktığım bu yolculuğun neresindeyim acaba? <br />
hep bir telaş içimde hissetiğim en yoğun duygu, geç kalınmışlık hissi çoğu şeye, henüz 26'ya yeni girmişken bile...<br />
sanki, ben nerede değilsem gerçekleşen en güzel şeyler o olmadığım yerlerde gerçekleşiyormuş gibi...<br />
peki ne kaldı geriye bunca telaştan?..<br />
tüketmek için bunca acele ettiğim takvim yapraklarına, onca hızla çevirdiğim akreplere, yelkovanlara, içine gönüllü daldığım o insafsız rutin çarkına şöyle bir uzaktan baktığımda ne hissediyorum?<br />
ne kadarı benim hayatım? ne kadarını başkaları yaşamış benim yerime? ya da ben başkalarının?<br />
peki ya ''keşke yeniden yaşanabilse'' diye anımsadıklarım?<br />
nedir bu zamansızlık?<br />
doyasıya söyleşmek, telaşsız sevişmek için bol zamana kavuştuğumda, söyleşecek, sevişecek kimse kalmazsa yanımda? özenle yarına sakladığım liralar ya vakti geldiği anda tedavülden kalkarsa?<br />
<br />
bütün bunları düşünürken ''an'' bitiyor, saati soruyor yine biri...bazen uluorta bazen yapayalnız uçsuz bucaksız bir boşluğa akıyorum...<br />
tarihte benzeri görülmemiş bir 'iç' isyanla zihnimin kilitleri çözülsün, beynimdeki kağıttan kuleler yıkılsın istiyorum... yıkılsın ki hayat ertelenmesin...<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-3180270727119028472011-12-17T06:33:00.000-08:002011-12-17T06:33:04.141-08:00haftasonu tribihaftasonu oturup film izlemek bence şahane olur bu soğukta.. son zamanların en iyileri şunlar bence;<br />
<br />
<b>The Help</b><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object width="320" height="266" class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://2.gvt0.com/vi/J_ajv_6pUnI/0.jpg"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/J_ajv_6pUnI&fs=1&source=uds" />
<param name="bgcolor" value="#FFFFFF" />
<embed width="320" height="266" src="http://www.youtube.com/v/J_ajv_6pUnI&fs=1&source=uds" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object></div>
2011 in en iyi filmlerinden biri. insanin ruhuna dokunan bir hikayesi ve
samimiyeti var. oyunculuklar muhtesem. kadin oyunculari ile öne çıkıyor.Ayrıca olayı sulandırmadan vereceği mesajı yerine ulaştırıyor.. Vioal Davis oscar almasın da kim alsın... şahane.. <br />
<br />
<br />
<br />
<b>The Guard</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/nRsMLuCP8a0?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
polisiye komedi cinsi, 2011 irlanda yapimi matrak, izlenesi bir film.. hatta mutlaka izlenmesi gereken bir film bence.. içindeki ırkçı ince espriler çok zekice, çok komik.. Brendan Gleeson döktürüyor.. (Brendan Gleeson demişken ''<i>in brugges</i>'' izleyin lütfen, bak lütfen diyorum!..<br />
<br />
<br />
<b>The Debt</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/RFp28r9sqUw?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
2010 yapımı hollywood versiyonu, kusurları olsa da güzel yazılmış ve oynanmış iyi bir seyirlik.. Film tecrubeli 3 ajanın 30 yıl sonra Suçlu bir Nazi’yi yakalamak için yapmış oldukları zorlu mucadeleyi anlatıyor..<br />
<br />
<br />
<b>Warrior</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/54vrgCP5nlc?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
tom hardy ve joel edgerton'ın başrollerinde yer aldığı kafes dövüşü olarak başlayıp müthiş bir takipçi kitlesi yakalayan mma üzerine ilk gişe filmi.. sıradan bir dövüş filmi daha herhalde diye düşünürken fazlasını buluyorsunuz..<br />
<br />
<br />
<b>La piel que habito</b> <b>(the skin i lived in)</b><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/EolQSTTTpI4?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
almodovar'ın sinema kariyeri içindeki devamlılığa örnek bir film daha.. ağzınız açık izleyeceksiniz.. antonio banderas & almodovar işbirliği şahane.. spoiler'a takılmadan izleyin...<br />
<h1 class="title">
<a href="http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=brendan"></a><br /> </h1>
<span></span><h1 class="title">
<a href="http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=viola"></a><br /> </h1>
<br />
<br />
<br />Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-37498915709696913752011-12-13T11:10:00.000-08:002011-12-13T11:10:29.672-08:00şimdi uzaklardayımbenim hayalim bu..<br />
daha hiç aşık olmamışken bile hayalimdi bu.. dünyayı gezme hayali.. içimde bir virüs gibi.. benim virüsüm de bu.. hani kiminin en büyük hayali devasa bir villa almaktır, diğerinin ki ferrari efendime söyliyim birkaç milyar dolar falan.. (olsa fena olmaz aslında bu evet) bense kafamda sürekli bir dünya haritasıyla dolaşıyorum.. ama gel gör ki 'hayat biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir' klişesinin tam ortasında kalmış biriyim şu ara.. iş güç vs. derken dünya turu için gerekli parayı kazanmaya başlamamla gerekli zamanı kaybetmem terazinin iki ayrı kefesi olma özelliğini enfes şekilde yerine getiriyorlar.. dünya turu için emekliliği beklemek yerine dünya turunu birkaç parçaya (tamam 20 parçaya falan) bölmeye karar verdim.. kendime şahane bir rota belirleyip bu yaz ilk parçayı gerçekleştirmeye de and içtim.. belirlediğim ülkelere bağımsız bir turist gibi gidecek, her birinin muhtelif şehirlerinde canım sıkılana kadar takılacağım.. düşüncesi bile bugünlerde uykumu kaçırmaya yetiyor.. bağımsız ve özgür olabilmemin tek yolu bu gibi geliyor bana.. 2012 yazımı batı avrupa turuyla taçlandıracağım.. Rotamı; Almanya, İngiltere, Hollanda, Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz, Belçika diye düşünüyorum.. arada fireler olur muhakkak.. ama bir buçuk aylık bir zaman dilimim var... hayatımın tatiline hazırım.. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-85279285863148268882011-11-17T06:15:00.000-08:002011-11-17T06:15:45.687-08:00all i want''olmayı istemek'' ve ''-ile olmayı istemek'' arasında ne kadar oyunlu bir ayrım mevcuttur öyle!.. yüzlerce şeyi olmak istedim aklım erdiğinden beri, en tatlısı dansçı olmayı istememdi ortaokuldayken, kırık bir bacak sonrası yarım kalan macera olarak hala içimde bir sızıdır, üstelik hiçbir şey başaramamışken dans adına hem de, bir duvarının tamamı ayna ile kaplı odaya son bakışım hala içimi burkar.. neyse dedim ya olmayı istediğim yüzlerce şey vardı; azını oldum, çoğunluğu ise hala hayal olarak sallanmakta içimde bir yerlerde ama ''-ile olmayı istemek'' kavramı sanırım tek bir şeyi (kişiyi ya da bilemiyorum, şimdilerde kişilerin yerini şeyler aldı bende, insandan itinayla kaçtığım bir dönemdeyim, huzuru eşyada bulmaktan da imtina ile kaçıyorum, araftayım...) tanımlıyor.. neyi olduğunu bilsem, nerede olduğunu sezsem dakika durmam yerimde arar bulurum.. biliyorum eksik parçam bu benim, ama hala kendisine dair tek bir iz bile yok... yoktu!.. istemeyi bilmediğimi farkettim.. bilmiyoruz istemeyi, hiçbirimiz.. çünkü gereksiz mütevazilikten dolayı istemeye korkuyor, haketmediğimizi düşünüyoruz çoğu kez.. hayattan istemezseniz, size hiçbir şey vermeyeceğini bu ibnenin yakın bir zamanda öğrendim ben...<br />
<br />
her şeyin O'na benzediği, ama hiçbir şeyin O olmadığı bir eksiklik... üçüncü tekillikten çıkıp gelsin cümlelerime özne olsun... all i want is that..<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><object width="320" height="266" class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://0.gvt0.com/vi/OMPPIV_TfEA/0.jpg"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/OMPPIV_TfEA&fs=1&source=uds" /><param name="bgcolor" value="#FFFFFF" /><embed width="320" height="266" src="http://www.youtube.com/v/OMPPIV_TfEA&fs=1&source=uds" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object></div><br />
(Sarah Blasko'nun bu şarkısına ve klibine de hastayım ayrıca, ceketi şahane değil mi? eheh kadınsal bir dürtüyle bitirmek postu...)Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-67559497201879875102011-11-05T07:30:00.000-07:002011-11-05T07:35:47.768-07:00şizofrenik tandansparalel evrende neler olmaktadır acaba bu vakitlerde?<br />
<br />
gittim gördüm, barselona'da bir yer, tam adını bilemiyordum ama gerizekalı ben orada da foursquare'dan check-in yaptığı için kolaylıkla buldum.. <br />
la rambla'da oturuyor bir cafe'de, kulağında ipod; robert johnson - traveling riverside blues çalıyor.. ilk bakışta dünyanın en mutlu insanı olduğuna yemin bile edebilirdim bu kadının.. gözleri kapalı, sol dirseğini masaya yaslamış, kırmızı ojeli tırnakları dudaklarında, çenesi avcunda, ritmik hareketlerle başını sallıyor... elindeki kitabın ilk cümlesine kitlenmiş kalmış, bir kelime öteye gidemiyordu.. ''aşk tamamlanmamış bir devrimdir.'' hayatı boyunca inandığı iki kavram vardı zaten; evrim ve devrim... evrilmiş aşklardan yorulmuş, sonuncusunda artık devrimin vakti geldiğine iyiden iyiye inanır olmuştu..<br />
<br />
<br />
"...ama kimsenin senden önce devrim yapmadığını öğrenmeye başla hemen;<br />
yaşlı ya da ölü şairler ve ressamlar,<br />
yiğitçe saygın kılsan da onları,<br />
işine yaramazlar senin, bir şey öğretmezler sana.<br />
yalın, inatçı, ilk deneyimlerinin keyfini çıkart,<br />
çekingen, kundakçı, sınır tanımaz gecelerin sahibi,<br />
unutma sakın,<br />
yalnızca diş bilemek, altüst etmek<br />
ve öldürmek için buradasın..."<br />
<br />
der bir şiirinde pier paolo pasolini.. bu dizeleri hatırlar hatırlamaz kitabını kapattı, henüz bir yudum aldığı şarabını tek nefeste bitirdi ve koşar adımlarla uzaklaştı oradan.. yedi katlı apartmanın çatı katına çıktığında nefes nefeseydi, kan kokusu her yanı sarmıştı, izler yatak odasında bitiyor, izlerin bittiği yerde boylu boyunca devrim yatıyordu.. demek henüz birkaç saat önce gerçekleştirmişti devrimini kadın.. iki dudak arasından çıkanlar bitmişti şimdi yalnızca yapabileceği şey iki dudak arasına bir sigara kondurmaktı.. sonra özenle çıkardığı kalbi pişirip yedi... devrimin tadı enfesti..Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-63669906813254550482011-10-27T14:19:00.000-07:002011-10-27T14:19:50.894-07:00bu kadargitmek,<br />
her zaman hüzün verir.. bıraktığım yerde elbet var bırakmak istemediklerim..<br />
ya off çok salak saçma duygusal bir yazı olacak bu belli, neyse değiştiriyorum akışı..<br />
<br />
gidiyorum.. ankara'dan.. istanbul'a.. ama öncesinde bir amerika mevzusu var... o zaman önce gidip sonra dönüyorum ben.. ama döndüğüm yer artık bambaşka bir yer; istanbul..<br />
<br />
olur da blog'u takip eden vardır diye yazıyorum bunu da.. bambaşka bir sabaha uyanmak üzere..<br />
<br />
adios..<br />
<br />Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-70974605193284336012011-10-21T06:11:00.000-07:002011-10-21T06:11:48.030-07:00saatiniz..<br /><br />bir bakıyorsunuz üç,<br />bir bakacaksınız hiç..<br />
<br />
gitmek.. herseyi ardinda dusunmeden birakip gitmek.. giderken iligini
emmek yanindakinin.. uyusturmak tüm vucudunu onu yolculayanın.. olum..
kendin icin, devam etmek, kalanlar için, tükenmek demek.. nefes alıp almadıgının fark edilmedigi, zaten pek umurda da olmadıgı,
ruhun kurtlanıp, icten ice insanı yedigi bir ruh hali..
"farkında"sızlık, sıkılmıslık, bilinc yitimi..<br />
<br />
tercihli değilse gidiş, daha bir dertleniş ardından.. mesela; <br />
''ben gitmiyorum ölüm geliyor,<br />ruhum gergin bir kağıt; ölüm deliyor..'' diyor.. giden..<br />
<br />
yok, bundan daha ötesi yok. bunun geri dönüşü yok, telafisi yok. uygun zamanı, güzel biçimi yok.<br /><br />gideni
bir daha asla göremeyeceksin, o asla yanında olmayacak bundan sonra.
onu en çok özlediğin anlarda, zihnindeki silüetini gözünün önüne
getirebilmek için her şeyi deneyeceksin. kıyafetlerinde, en sevdiği
şarkıda, fotoğraflarında, odasında, tanıdıkların gözlerinde, ve en
önemlisi kendinde onu arayacaksın. ona en son ne dediğini hatırlayacak,
şimdi yaşasaydı neler söyleyeceğini düşüneceksin. rüyanda gördüğün
zamanlarda yanında olmasını yadırgamayacaksın, çünkü bilinçaltın bunu
asla tam kabullenmeyecek. <br /><br />geride kalanlardan sevgi
sözcüklerini eksik etmeyeceksin bir süreliğine. hayatı çok anlamsız
göreceksin, "her şey boş aslında" diyip ufak sorunları çöpe atacaksın.
aradan zaman geçtikçe eski günlerine döneceksin.<br /><br />ve en önemlisi, bu ölüm gelecek seni de bulacak. <br />bu kez aynı prosedürü seni tanıyan herkes yaşayacak...<br />
<br />
<br />
<br />
''alıştığımız bir şeydi yaşamak,<br /><br />öldük, ölümden bir şeyler umarak''<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhU-c0hPis1eqluH2PFkSAWuVEm8UJrpubYvyQ0A-B1u-6Nr0QwQ_F8FXa4pcxkVvrNP8XRGaMli4xgV9o4nSdh8jFBB66S1SqHI7KimZQY6gY-miHSi4W47J8yIncLKWxznVxuFRZ4Y2M/s1600/3235335716_640030104a_o.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhU-c0hPis1eqluH2PFkSAWuVEm8UJrpubYvyQ0A-B1u-6Nr0QwQ_F8FXa4pcxkVvrNP8XRGaMli4xgV9o4nSdh8jFBB66S1SqHI7KimZQY6gY-miHSi4W47J8yIncLKWxznVxuFRZ4Y2M/s320/3235335716_640030104a_o.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-52640654423479707262011-10-19T06:29:00.000-07:002011-10-19T06:29:12.676-07:00yalanmışdoğruları söylediğim takdirde yanıbaşımdaki adama saf acıdan başka bir şey göndermeyeceğimden yalan söylemeyi tercih ediyorum ben çoğu kez bu adama..<br />
<br />
alternatif bir ben yaratıp oturtuyorum adamın karşısına, ben değil o anlatıyor hayata dair tüm planlarını babama.. geleceğe dair planları ve umutları olan, kafası çalışan, büyüklerine
saygılı, akrabalarına karşı vefakar, her şeyi bir strateji çerçevesinde
başarıyla devam ettiren, muhtemelen gülümsediği zaman dünyanın en tatlı insanına dönüşen bir insan.. <br />
<br />
ben anlatırsam dayanamam biliyorum, o güzel anlatıyor, sinir bozucu şekilde rasyonel hem de.. <br />
<br />
bütün bu kafamdakileri, hayata karşı duyduğum anlamsızlığı, çaba
göstermenin beyhudeliğini, çocukluğumdan beri değişmez bir nefret
duyduğum pazar akşamlarını, yarın işe gitmek yerine akşama kadar
arkeoloji müzesinin bahçesinde oturup kitap okumak isteğimi, boynumda
fotoğraf makinesi hiç bilmediğim bir şehirde akşama kadar fotoğraf
çekmeyi istediğimi, hayata dair tek bir planımın bile olmadığını... anlatsam ben bu adama muhtemelen şoklardan şok beğenir.. ama alternatif ben öyle güzel yapıyor ki rolünü ben uzaktan izlerken babamı ve kızını içim gidiyor.. ibneye bak nasıl da takdirini kazanıyor babamın..<br />
<br />
<br />
ceset torbalarına doldurduğum bira şişelerinin cansız bedenlerini gömüyorum geceleri bu adam uyurken.. sigarayı bıraktım dedim.. ''ne zaman başlamıştın ki hiç farketmedim'' dedi.. kızmıyor, kızamıyorum.. akşama yeni ve canlı biralarımla eve dönmeyi planlıyorum.. nasıl yağılacağını unutmuş kararsız bir yağmur dışarıda beni bekliyor..Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-33710125992041838282011-08-02T13:13:00.000-07:002011-08-02T13:13:20.785-07:00firefly laneBasit, yalın, dümdüz bir giriş yapmak istiyorum bu harkulade eser hakkında; çok samimi, fazla samimi, ayna gibi...<br />
<br />
şimdiye kadar okuduğum kitaplar içinde ilk on'a oynayacak güzellikte bir başyapıt.. (ki hatırı sayılır ölçüde kitap okumuşluğum vardır..) 70'li yıllarda başlıyor hikaye, 2000'li yıllara kadar sürüyor.. öyle güzel öyle yalın bir dille anlatmış ki kristin hannah aradaki olaylar, birebir karakterlerle birlikte yaşıyorsunuz siz de..<br />
<br />
bu kitap hakkında öyle çok şey söylemek ve aynı anda hiçbir şey söylememek istiyorum.. nasıl oluyor bilmiyorum ama aynı anda hem herkes bu güzelliği okusun istiyor, hem de kimse bilmesin bir tek ben okumuş olayım diye düşünüyorum..<br />
<br />
kate ve tully, keşke sizinki gibi bir dostluğa sahip olabilseydim ben de...<br />
<br />
not: son 50 sayfa için yanınızda mendil bulundurun.. ve okuyun, şahane bir eser...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiIrrlhC1g9NQqeezQV1ZhYMPcGyiQiZQxS3gUrQF8vYsSI6x4MC3Gy4H6W1-1CuxDbQ_j70Iwle8nSyj66m2oZgWrIOUAKyMmprhwByDrCp28VjMhqXN5a3G51rKnkRNydGVLEK5oB7Q/s1600/67149_166768313361346_113879581983553_299267_8096449_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="247" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiIrrlhC1g9NQqeezQV1ZhYMPcGyiQiZQxS3gUrQF8vYsSI6x4MC3Gy4H6W1-1CuxDbQ_j70Iwle8nSyj66m2oZgWrIOUAKyMmprhwByDrCp28VjMhqXN5a3G51rKnkRNydGVLEK5oB7Q/s320/67149_166768313361346_113879581983553_299267_8096449_n.jpg" width="320" /></a></div>Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7855745743099482782.post-16179210618826386352011-07-10T11:53:00.001-07:002011-07-10T11:53:04.971-07:00Mira aquíEstoy a punto de caer en el amor..<br />
<br />
(laağğğğnnn!!)Elaine Marleyhttp://www.blogger.com/profile/05540045548249881408noreply@blogger.com0